Stockholm Sendromu Nedir?

Stockholm Sendromu Nedir?
Stockholm sendromu, rehin alınan kişinin kendisini esir alan kişi veya grupların amaç ve hedeflerine sempati duyması ya da bunlara karşı pozitif duygular beslemesi durumudur. Diğer bir deyişle, rehinenin, kanun karşısında suçlunun yanında olması ve suçlulara yardımcı olmaya çalışmalarını içeren psikolojik duruma denir.Stockholm sendromunu, daha çok rehinenin kadın olduğu kaçırma ve fidye olaylarında kadın ile suçlu arasında gelişen duygusal ilişkiye referans verecek şekilde kullanırlar. Diğer taraftan; aile içi şiddet ya da tecavüz ve ensest ilişki gibi vakalarda söz konusu sendromun izleri görülür.
Stockholm Sendromu Kavramının Ortaya Çıkışı
Stockholm sendromu, 23 Ağustos 1973 tarihinde Stockholm’de yaşanan bir banka soygunu literatüre girmiştir. Söz konusu olayda, Birgitta Lundblad, Elisabeth Oldgren, Kristin Ehnmark ve Sven Safstrom adlı Kreditbanken çalışanları, 32 yaşındaki soyguncu Jan Erik Olsson tarafından rehin alınmış ve 6 gün süre ile 130 saatten fazla rehin tutulmuşlardır. Rehineler, zamanın İsveç Başbakanı Olof Palme ile yaptıkları telefon konuşmalarında; soyguncunun kendilerine çok iyi davrandığını ve hatta polisler tarafından öldürülebileceğinden endişe ettikleri söylemişlerdir. Kendi aralarında para toplayan rehineler, soyguncunun mahkeme ve avukat masraflarını karşılamıştır. Bununla da kalmayıp, rehinelerden birisi nişanlısından ayrılmış ve soyguncu cezaevinden çıkınca onunla evlenmiştir.Benzer bir olay, 1974 yılında Kaliforniya Gazetesi varislerinden Patty Hearst’ın devrimci militanlar tarafından kaçırılması olayıyla da ilişkilendirilir. Hearst’ın olay süresince kendisini kaçıranlara duygusal olarak bağlandığı ve serbest bırakıldıktan sonra aynı kişilere bir banka soygununda yardımcı olduğu ortaya çıkmıştır. Hakkında kamu davası açılan ve mahkumiyet verilen 19 yaşındaki kadının avukatı Bailey; müvekkilinin Stockholm sendromu geçirdiğini, suçlularca beyninin yıkandığını ve rasyonel olmayan davranışları iradesi dışından yaptığını ileri sürmüştür.
Ayrıca, George Orwell’in 1940’lı yıllarda yazdığı ünlü kurgusal romanı 1984’te, Watson adlı karakterin kendisine işkence yapan kişiye aşık olması okurların aklında yer etmiştir.
Stockholm Sendromu Kavramının İlk Kullanımları
Stockholm sendromu kavramı ilk kez suç bilimci ve psikiyatr Nils Bejerot tarafından kullanılmıştır. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri hükümeti için çalışan psikiyatr Dr Frank Ochberg, Stockholm sendromuna kavramsal bir çerçeve çizerek, FBI ve ilgili diğer güvenlik kuruluşlarının benzer rehin alma olaylarında geliştirmesi gereken stratejiler konusunda yardımcı olmuştur.Ochberg’e göre, rehin alınan kişi kesinlikle öleceği hissine kapılarak, yeme, konuşma ve tuvalete gitme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır. Sonrasında, suçlunun kendisine ekmek vermesi ya da güzel bir sözü karşısında, hayatının hediyesini almışçasına yoğun bir şükranlık duygusuna kapılır. Bu duygusal durum içerisinde rehineler, kendisini kötü şartlara zorlayanın kim olduğunu unutarak suçluyu sevmeye ve ona yardım etmeye başlarlar.
Kaynak: BBC, e-psikiyatri